Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda Kobi Tanımı, Hukuki Satatüleri ve Kapsamı
“Türk Ticaret Kanunu (TTK), birçok açıdan ticaret hayatımıza yeni düzenlemeler getirirken, diğer taraftan da ekonomimizin önemli bir parçasını teşkil eden KOBİ’lerimize farklı avantajlar sunmaktadır”
Genel mevzuatta “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler”, yıllık 250 kişiden az isçi istihdam eden ve yıllık mali bilançosu 40 milyon TL´yi asmayan ve bu yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birim seklinde isimlendirilmektedir. Günümüzde KOBI tanımı sadece üretim sektörünü değil, ayni zamanda tüm hizmet sektörünü de kapsamaktadır.
KOBİ’lerin sektörlere göre dağılımına bakıldığında, ağırlığın üç sektörde olduğu; bu işletmelerin yüzde 47’sinin ticaret sektöründe, yüzde 15’inin imalat sektöründe, yüzde 15’inin ise ulaştırma sektöründe yer aldığı görülmektedir. Birimlere bakıldığında, girişim sayısının en yüksek olduğu birimin yüzde 10 ile “gıda, içecek ve tütün ağırlıklı perakende ticaret” olduğu görülmektedir. Onu izleyen birimler sırası ile yüzde 6 ile “karayolu yük taşımacılığı”, yüzde 6 ile “diğer perakende ticaret”, yüzde 5 ile “barlar ve kahvehaneler” ile ve yüzde 4 “diğer karayolu” sektörlerinde olduğu belirtilmektedir.
Verilerden de anlaşılacağı üzere ülke ekonomimizde KOBİ’lerin yeri yadsınamayacak önemdedir. KOBİ’lerin dünya ekonomisi içindeki işletmelerin yüzde 95′inden fazlasını oluşturan en yaygın işletme türü olduğunu (T.C. Dışişleri Bakanlığı) göz önünde tutarsak ayni önemin bütün Dünya içinde geçerli olduğunu görebiliriz.
Ülkenin sosyo – ekonomik kalkınmasında ve günümüzün hızlanan rekabet koşullarına uyum sağlamada, çeşitli politikalarla ve desteklerle güçlendirilmesi gereken KOBİ’lere ne yazık ki yeterli düzeyde bir desteğin henüz verilemediği de bir gerçektir.
Türk Ticaret Kanunu (TTK), birçok açıdan ticaret hayatımıza yeni düzenlemeler getirirken, diğer taraftan da ekonomimizin önemli bir parçasını teşkil eden KOBİ’lerimize farklı avantajlar sunmaktadır. Bu avantajlardan belki de en önemlisinin Yeni TTK’nin 1530’uncu maddesinde yer alan ve tedarikçilere yönelik yapılan geç ödemelerin önüne geçmeyi amaçlayan düzenleme olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni TTK’nin 1530’uncu maddesinin;
a) 5’inci fıkrasında, alacaklının KOBI, borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı hallerde ödeme süresinin 60 günü aşamayacağı,
b) 6’nci fıkrasında, tarafların kendi aralarında gecikme faizi ödenmeyeceğini veya ağır derecede hâksiz sayılabilecek kadar az faiz ödeneceğini, alacaklının geç ödeme dolayısıyla uğrayacağı zarardan borçlunun sorumlu olmayacağını veya sinirli bir şekilde sorumlu tutulabileceğini öngören sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu,
c) 7’nci fıkrasında, alacaklıya yapılan geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hallerde uygulanacak faiz oranının ticari islere uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olması gerektiği,
d) 8’nci fıkrasında, alacaklının küçük veya orta ölçekli işletme veya tarımsal veya hayvansal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hallerde taksitle ödemeyi öngören sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu, belirtilmiştir.
Yine ayni hususta Bakanlar Kurulu´nun 10/9/2012 tarihinde KOBI Yönetmeliği’nde değişiklik yapılması kararının ardından konuya ilişkin yönetmelik değişikliği 4 Kaşım 2012 tarihli Resmi Gazete ´de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olup bu yönetmelik değişikliğinde en çok dikkat çeken husus KOBI tanımının ve kriterlerinin değiştirilmesidir.
Yapılan değişiklikle küçük ve orta büyüklükte işletme, yani kısaca (KOBI); ” ikiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri kırk milyon Türk lirasını aşmayan ve bu yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimler veya girişimler” seklinde tanımlanmıştır. İşletme ise “yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olup, bir ekonomik faaliyette bulunan birimler ve girişimler” olarak tarif edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu esas olarak yasal ve seçimlik mal rejimi olacak şekilde iki tür mal rejimi düzenlemesi içermektedir. Ancak kanun müstesna bir hal olarak mal ayrılığı rejimin başlangıcı ve sona ermesi hallerini de düzenlemiştir.
Eşler arasında yasal mal rejimi olarak “Edinilmiş Mallara Katılma” rejiminin uygulanması esastır. Buna karşın eşler, her zaman sözleşme ile kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini de kabul edebilirler. Eşler aralarında geçerli olacak mal rejimini, noterde düzenleme veya onaylama seklinde mal rejimi sözleşmesi yaparak belirleyebilirler. Ancak kanunda belirtilen mal rejimleri haricinde bir rejim seçilmesi mümkün değildir. Eslerce karşılıklı anlaşma ile tercih edilebilecek seçimlik mal rejimlerini kısaca şu şekilde tanımlamak mümkündür;
“Mal Ayrılığı Rejimi” eslerden her birinin kendi malları üzerinde diğer esin hiçbir hak ve sorumluluğu bulunmaksızın yönetim, yararlanma ve tasarruf yetkisine sahip olduğu, yine bu borçlarından da bütün malvarlığıyla sorumlu olduğu ve evlilik birliği sona erdiğinde eşler arasında hiçbir paylaşımın yapılmadığı bir mal rejimidir.
“Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi” ise; yasal rejim olarak benimsenen edinilmiş mallara katılma rejimiyle büyük benzerlik gösteren ve esler arasında eşit paylaşımı esas alan rejim türüdür. Tasfiye usulü ile edinilmiş mallara katılma rejiminden ayrılır, bu usulde ayni tasfiye esastır.
“Mal ortaklığı rejiminde “ise ortaklık malları ve kişisel mallar olacak şekilde iki grup malin söz konusu olduğu rejim türüdür.
Kanundan doğan yasal mal rejimi ise; Türk Medeni Kanunu’nun 218-241.Maddeleri doğrultusunda “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimidir.” edinilmiş mallara katılma rejimi, mal varlıklarını eşlerin kişisel malları ve edinilmiş malları olacak şekilde iki gruba ayırmaktadır. Bu doğrultuda “eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, manevi tazminat alacakları, kişisel mallar yerine geçen değerler” kişisel mal olarak değerlendirilir.